Adana adını adına ekleten çok yönlü bir sanatçı: Şadan Adanalı
“Bu dünyanın dört bucağı, Köhne bir meyhanedir. Ecel bade, felek saki, Ömrümüz peymanedir. Doğarken ağlayıp doğduk, Gülenler hep divanedir. Giden gelmez, gelen bilmez. Bu dünya bir misafirhanedir.” Neva rast gazelin sözü ve bestesi Şadan Adanalı’ya aittir ve okunduğu dönemde dillere pelesenk olmuştur.
Bir parmağında on marifet Şadan Adanalı sanat kariyeri boyunca sinema, tiyatro, ses sanatkârlığı gibi her biri ayrı bir disiplin gerektiren pek çok işi aynı anda yürüttü. Doğup büyüdüğü şehre sevdasını adına nakşeden hemşerimize bir saygı duruşu mahiyetinde yaşam öyküsünü hep birlikte hatırlayacağız.
‘Adana’da sinema, sinemada Adana’ parolasıyla yola çıkıp şehrine sevdasının bir nişanesi olarak soyadını Adanalı olarak seçen sinema ve tiyatro oyuncusu, ses sanatçısı, bestakâr Şadan Adanalı’yı ihmal etmek olmazdı elbette.
İlk kez figüran olarak çıktığı tiyatro sahnesinin ardından iki sinema filminde başrol ve çok sayıda filmde yardımcı oyuncu olarak rol aldı. Devrin en ünlü tiyatro oyuncularıyla sahneye çıktı. Bestesini yaptığı şarkılar dillere pelesenk oldu. Konser verdiği salonları hayranları hınca hınç doldurdu.
Ve 1923’de başlayıp ‘avantür’ bir film tadında geçen yaşamı 2002’de sessiz sedasız sonlandı. Bu çok yönlü ve çalışkan sanatçının adının unutulup gitmemesi için vefalı oğlu A. Korhan Adanalı açtığı adanali.com.tr internet sitesiyle babasının hayatı sanatı ve eserlerini meraklılara hatırlatmayı kendisine görev saydı.
Şimdi ‘yeni başlayanlar ve daha yakından tanımak isteyenler için’ Şadan Adanalı’nın yaşamını kronolojik bir sıralamayla ele alacak ve sonrasında günümüze ulaşabilen ve başrol oynadığı tek ilk filmini ‘kritik’ edeceğiz.
CUMHURİYETİN İLAN EDİLDİĞİ YIL DÜNYAYA GELDİ
Farklı kaynaklarda 1924 ve 1925 yılları geçmesine rağmen teyitli biyografisine göre 1923 tarihinde Adana’da dünyaya geldi. Babasının berber dükkânında hem çırak olarak çalıştı hem de ilk ve ortaokulu okudu. Baba üç kardeşi birden berber dükkânının geliriyle okutamayacağını söyleyince genç Şadan, Milli Mensucat Fabrikası’nda işçi olarak çalışmaya başladı. (Milli Mensucat Fabrika binası günümüzde –Aralık 2024– Şehir Müzesi olarak hizmet veriyor.)
Fabrikada çalıştığı esnada gazetede Eskişehir’deki bir lisede eğitimine devam edebileceğini sandığı ilan gördü. Hevesle gittiği Eskişehir’de lise okuma imkânının kendisini kapsamadığını öğrendi fakat hayat kendisine yeni bir fırsat sundu: Tiyatro. Eskişehir Halkevi’nin tiyatro kursuna başladı. Ve 1941’de figüran olarak başladığı tiyatroda kısa sürede ‘operet’ olarak turneye çıktı.
Tiyatro macerası başarısız birkaç turnenin ardından ‘o dönem için’ sonlanır. İstanbul’daki son tiyatro gösterisi esnasında ‘operet’ başlamadan ortamı ısıtmak için ‘uvertür’ olarak sahneye çıkıp söylediği birkaç şarkı yaşamını tümden değiştirdi. Bu arada Adana – İstanbul arası gidip gelmeleri esnasında 1941 yılında Adana Erkek Lisesi’nden de mezun oldu.
ÖNCE SAFİYE AYLA SONRA HAMİYET YÜCESES’İN KADROSUNA GİRDİ
Ve 1942’de dönemin divası Safiye Ayla’nın kadrosunda yine önce uvertür ardından ‘ikinci solist’ olarak sahnelerin tozunu attırmaya başlar.
1943 yılında ‘vatani görevini’ tamamlayıp geri döner İstanbul sahnelerine. Bu kez Hamiyet Yüceses’in ‘ikinci solisti’ olarak sahneye devam eder.
Yaz aylarında ‘tiyatro hevesi’ yeniden kabarınca Raşit Rıza Tiyatrosu ile yine turneye çıkar. Bu turnede o dönemin meşhur dansözü Emine Adalet ile tanışır ve kariyerinde yeni bir sayfa başlar. 1951’e kadar Emine Adalet’in dans ettiği, Şadan Adanalı’nın konser verdiği sahne gösterileri, arada tiyatro oyunu yıllar geçer. Ve 1951’de ilk plağını doldurur: Bu dünyanın dört bucağı köhne bir meyhanedir…
İlk evliliğinden 1953 yılında Hasan Tarık ismini verdiği bir oğlu dünyaya geldi. (MİNİCİK BİR ARA NOT: Hasan Tarık Adanalı babasının ilk sinema filminde ‘küçük yıldızlar’ kategorisinde film icabı da gerçek hayatta babası olan kahramanın çocukluğunu canlandıracaktır.)
1956’da transfer olduğu yeni müzik şirketinden, ‘Dere boyu saz olur’ plağı çıkar. Ve artık şöhret basamaklarını üçer beşer tırmanmaktadır. Tiyatro tozu yutup, sahnelerde şarkı söyleyen bir sanatçının sinemaya ilgisiz kalması elbette ki mümkün değildir.
VE SİNEMA KARİYERİ
Şadan Adanalı’nın ‘sinema kariyeri’ni 1980’li yıllarda arabesk şarkıcıların ‘patlamasıyla’ zirve yapan ve sinema filminden ziyade ‘uzunca bir klip’ havasında çekilen filmlerle karıştırmamak esastır. Adanalı’nın günümüze ulaşabilen tek filminde gerçekten de çetrefilli bir hikaye anlatılır ve görüntü yönetmeninin tercih ettiği planlar izlediğiniz şeyin bir ‘gerçekten de bir sinema’ olduğu duygusunu verir insana.
Filmografisinde kronolojik açıdan ilk film 1957 tarihli Abdurrahman Palay ile Leyla Altın’ın başrol oynadığı ‘Kanlı Çevre’ görünüyor. Fakat filmin afişinde Şadan Adanalı’nın ismi başroldeki iki oyuncudan da büyük yazılmış.
Cahit Günal’ın senarist ve yönetmen olarak imzası bulunan ‘romantik’ filmin ‘orijinal adının’ Sönen Ocak olduğu vurgusunu görünce filmin belli ki bir ‘uyarlama’ olduğunu anlıyoruz. Filmden günümüze bahsettiğim gibi Şadan Adanalı’nın isminin başrol oyuncularından da büyük yazılan afişi ve tek satırlık, ‘Köylü bir gençle sevdiği kızın öyküsü’ özetinden başka bir şey kalmamış görünüyor. Şimdilik!
1958’de çevrilen ‘Kirli El’ filminde başrol artık Şadan Adanalı’nındır. Bu filmi yazının devamında ‘kritik edeceğimiz’ için detaya girmiyorum.
Ve fakat araya bir not girmem şart. Vefalı oğlu A. Korhan Adanalı tarafından adına açılan internet sitesinde Kanlı Çevre ve Kirli El filmlerinde başrol oynayıp iki filmde 18 gazel seslendiren oyuncunun bu filmlerinin arşivde çıkan bir yangın sonucu yanıp yok olduğu bilgisi var. Gel gör ki, ‘ne aradığını bilenler için sonsuz bir derya’ durumundaki internette bu filmlerden ‘Kirli El’e ulaşıp kritik etme şansı bile bulduk. Devam edelim.
TİYATRODA EFSANE İSİMLERLE AYNI SAHNEDE
1956 – 1970 yılları arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’in dışında Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde de tiyatro sahnelerine çıktı. İsmail Dümbüllü, Ferdi Tayfur, Avni Dilligil ve Nejat Uygur tiyatrolarında oynadı.
YILLAR GEÇER, ŞARTLAR DEĞİŞİR
Geçen yıllar ve değişen şartlarda Şadan Adanalı sinemadan ziyade ses sanatkârlığına ağırlık verdi. Diskografisinde albümden ziyade aktif olduğu dönemin ruhuna uygun olarak plaklar çoğunlukta. 1960’da ilk plağı ‘Bu dünyanın dört bucağı köhne bir meyhanedir’, 1962’de ‘Gönlümü aşka salan’, 1969’da ‘Gözlerimden kanlar dökülür’ ve nihayet kaset – CD çağıyla birlikte 1996’da ‘Felek bana yâr olmadan’, 2000’de ‘Ölümsüz Gazeller’ ve vefatından sonra 2022’de ‘Sevdiğim Ceylanım’ piyasaya çıkar. (Meraklısına not: Dijital müzik platformu Spotify’dan sanatçının albümlerini dinlemek mümkün.)
1973 yılında ikinci evliliğini Cahide hanımla yaptı. Şadan–Cahide çiftinin bu evlilikten biri kız iki çocuğu dünyaya geldi.
1975’de yönetmenliğini, yapımcılığını, senaristliğini ve başrol oyunculuğunu ‘hemşerisi’ Yılmaz Güney’in yazdığı ‘Bir gün mutlaka’ filminde ‘yardımcı oyuncu’ kadrosunda rol aldı. (Sinema ve siyaset tarihine meraklı olanlar için bu filmin gösterim macerası hayli ilgi çekici gelebilir.)
Şadan Adanalı’nın başrollerle başladığı sinema kariyeri sonraki yıllarda ‘konuk oyuncu’ pozisyonuna gelir. Afişte adının yer aldığı iki filmi daha not etmekte fayda var: İbrahim Tatlıses’in Sevmek (1985), Adanalı Yönetmen Mehmet Dinler’in Zehirli Çiçek (1986).
ŞARKILARIYLA ‘SES VERDİĞİ’ FİLMLER
Oyunculuk kariyeri ile eş zamanlı sürdürdüğü ses sanatçısı olarak da sinemada varlık gösterdi. Adanalı’nın şarkılarıyla ‘ses verdiği’ filmlerden bazıları: İstanbul kan ağlarken (1951), Süt kuzuları (1952), Mahallenin Namusu (1953), Temem Bilakis (1963).
Sözün bir yerinde belirtmiştim. ‘Avantür film tadında’ bir yaşam süren sanatçı 27 Nisan 2002 tarihinde 79 yaşında İstanbul’da vefat etti. Hasdal Mezarlığında toprağa verildi.
VE OYUNCULUKTAN ZİYADE ŞARKILARIYLA BAŞROL OYNADIĞI: KİRLİ EL
Cemal Sahir’in ‘eser sahibi’ göründüğü ‘Kirli El’ filminin yönetmeni Mustafa Eroğlu. Filmde oyunculuğundan ziyade şarkılarıyla boy gösteren Şadan Adanalı’ya oyunculuklarıyla eşlik eden isimler Nermin Ruhsever, Ferhan Tanseli ve Ayten Sırmalı.
Hikâye özetle şöyle; Yanaşma Müslim (Salih Tozan) Halim Bey’in (Mümtaz Alpaslan) çiftliğinde ailenin anneleri ölmüş iki çocuğuna Necdet (Tarık Adanalı–Şadan Adanalı) ve Nimet (Fatma Aydoğdu–Nermin Ruhsever) bakmaktadır. Kötü adam Akarsulu Naim (Asım Nipton) bir baskınla çiftlik sahibini, çiftliğin yanaşmasının eline zorla tutuşturduğu tabancayla öldürtür. Aradan yıllar geçer. Yanaşma Müslim’i gerçek babaları sanan çocuklar üniversite ve enstitüyü bitirip evlilik hazırlıklarına başlar. Filmin ikinci yarısında Yanaşma Müslim zorla tabanca tutuşturulan sağ eline siyah bir eldiven takar ve ‘kirli eli’ mümkün mertebe kullanmaz. Bu arada geçmişten habersiz kötü adamın oğlu Haluk (Ferhan Tanseli) babasının, babasını öldürttüğü Nimet’le ‘aşk’ yaşamaktadır. Haluk’un ‘nasıl olsa evleneceğiz’ düşüncesiyle Nimet’in bekâretini bozmasıyla işler biranda değişir.
Filmin hikâyesine dair daha fazla spoiler (ipucu) vermek istemem. Ancak bu filme dair görüntü yönetmeninin filmden bağımsız olarak ‘tam arşivlik’ görüntüler elde ettiğini söylemek isterim. Filmi 1950’li yılların ‘bakir’ İstanbul’unu görmek isteyenler için hararetle tavsiye ederim. Ancak oyunculuk açısından aynı ‘hararetli daveti’ yapamayacağım. Ki zaten bu yazının kahramanı olan Şadan Adanalı’da oyunculuktan ziyade film boyunca ara ara patlattığı ‘gazelleriyle’ müzikseverlere unutulmaz bir ziyafet sunuyor.
Şadan Adanalı örneğinden hareketle, ‘sinemada Adana, Adana’da sinemanın’ arkeolojisini yapma gayretimizde daha hangi unutulmaya yüz tutmuş ve fakat kesinlikle unutmamamız gereken değerlerle karşılaşacağız kim bilir? Bu yolculuğumuz tüm heyecanıyla devam ediyor.