1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Abdulkadir Kaçar: "Kralına eyvallah etmeyen adam" Yüksel Mert
Abdulkadir Kaçar: "Kralına eyvallah etmeyen adam" Yüksel Mert

Abdulkadir Kaçar: "Kralına eyvallah etmeyen adam" Yüksel Mert

Gazeteci - yazar Abdulkadir Kaçar, Yüksel Mert'i yazdı

A+A-

Yüksel Mert’i Adana da ve ülkemizde çok insan tanır…

Renkli, coşkulu, kendiyle daima barışık, süper aktif bir yaşamı var…
Yerel televizyon ve radyolardaki programlarıyla;
Toplumun hayatında ve gündeminde sürekli ve renkli şekilde yer alır;
Yaptığı her işinde öne çıkan süper bir insandır…

Son günlerde hayatını anlatan; ulusal olarak satış rekoruna ulaşan;
“ATATÜRK’TEN ÖZÜR DİLİYORUM”  romanının altını çizerek okuyup bitirdim…

Bazı olaylarında kahkahalar attım;
Bazılarına ise çok şaşırdım;
Arada bir de ağzım açık kalıp şoka girdim…

Böyle bir yaşama ve mücadele azmi, sıradan insanın yapabileceği şeyler olmaz, olamaz…

Sayısız romanları olan bilge insan Ekmel Ali Okur’un kaleme aldığı;
Türkiye’nin dün, bu gün ve yarının toplumsal gerçeğini her satırında ilmek, ilmek işleyen;
Yaşayan Türkçemizin nelere kadir olduğunu Ekmel Ali Okur, Yüksel Mert’in hayatını muhteşem şekilde anlatmış;
Ortaya ilk satırından sonuna kadar; şahane, eşsiz, tam bir sanat eseri çıkmış…

Osmaniye Cebeli Bereket ıssızca Köyünde dünya gezegenine ayak basmış Yüksel Mert;
Doğduğu anda zekâ fışkıran bakışlarıyla anne babasını ve diğer insanları şaşırtmış; çünkü bakışlarıyla bile diğer çocuklardan ayrılmış;
Anne babasının “BÜYÜK ADAM OLSUN” sürekli yükselsin diye adını YÜKSEL koymuşlar…

Bana göre ZÜBDE-İ KÂİNAT diye tanımlanan, bu evrendeki mucize insan türünden en farklı, en uç kişiliğe sahip olan biridir Yüksel Mert…

Hayata gözlerini açtığı 1950’li yılların Türkiye de oluşan geleneksel köy kültüründe başlayan dünyayı tanıma, değerlendirme, değerlerini oluşturma konuları ona yön vermiş;
O dönemdeki her köylü insanın yaşadığı gibi türlü yoksulluk ve yoklukla tanışmış;
İmkânsızlığın ortaya çıkarttığı her türlü acılar içinde çalkalanıp-ezilerek; 
Başarıyla onların arasından çıkma ve hayatta kalma mücadelesi vermiş zeki insan…

Ailesin özellikle dedesinden aldığı kültürle; eğitim gördüğü medrese bilgileri çatışınca daha çocuk yaşında bazı şeylere karşı çıkıp her şeyi akılcı olarak sorgulamış;
Bu da karşısındaki devasa kitle ve kişilerle çatışması yüzünden ret edilmiş, aşağılanmış;
Horlanmış, çocuk yaşında iftira atılarak medrese eğitimi gördüğü yerde bir sabaha karşı sokağa atılmış…

Bunlar onu hayata ve karşısındaki kitlelerle savaşması için daha çok bilemiş;
Asla yılmamış, pes etmemiş aralıksız ve zekice mücadelesini sürdürmüş;
Sıradan bir çocuğun gösterebileceğinden daha da çok fazla mücadele etmiş;
Hayatta kalama içgüdüsü sayesinde insanüstü bir savaşa tutuşmuş…
Issızca köyünde tek odalı evde, kalabalık ailenin en akıllı en çocuğu olarak;
Hayatı dün olduğu gibi bu gün de daima sorgulamış; kendine uymayan değerlere insanüstü bir çabayla karşı koymuş…

Çevresinde olup bitenleri ve yaşadıklarını çağdaşlarından daha derin ve bilgece gözlemlemiş;
Yaşadıklarını bilinçaltına akıllıca kayıt etmiş inanılmaz deneyimler kazanmış;
Kendine yanlış yapan, yok sayan, ret eden kitle ve kişilere karşı;
İnanılmaz ilginç savaşma yöntemlerini bulup zekice ve korkusuzca uygulamış…

Her satırının altını çizerek okuduğum Yüksel Mert’i anlatan kitabın bölümleri birbirinden güzel;
Akıllı bir insanın çocukluk yıllarından başlayarak;
Hurafelere karşı Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim yolunu savunmasının Türkiye’nin tarihsel belgeselidir…
Düşünceleri yüzünden girdiği her toplumda inanılmaz şekilde hakarete uğramış, hain ilan edilmiş, planlı olarak aşağılanmış, bunların hiç birine aldırmamış; 
Kendinin ifadesiyle “KRALINA BİLE EYVALLAH ETMEMİŞ”
Böylece inandığı yolundan bir santim bile geri dönmemiş…

Her bölümü muhteşem olan bu  “ATATÜRK’TEN ÖZÜR DİLİYORUM” kitabında;
En çok ilgimi çeken bölüm ise ARES adını koyduğu köpek yavrusunu topluma kabul ettirme savaşı…
Başka bir ifadeyle, ARES’ in kabul edilmesi aslında Yüksel Mert’in kendini kabul ettirmesiyle bire bir örtüşüyor…
Çünkü kendisi gibi başkasının bakımına ve şefkatine muhtaç olan; köpek yavrusunu topluma kabul ettirme çabasına girişiyor… 

Aslında medrese eğitiminde öğretilere karşı çıkıp çocuk yaşında bazı karşıt sorular sorması yüzünden iftira atılarak;
Ret edilip, eşyalarıyla sokağa atılan kendi acısını; ARES’ isimli köpek yavrusuyla bütünleştirip onda ettirip sonlandırıp rahatlamak için çaba harcamış;
Toplum tarafından ARES’ i kabul ettirilip onu serdirmeyi başarmasıyla öz yaşamı bire bir örtüşüyor…

Kendini çocukluğunda yaşadığı sıkıntıları ve sorunlarını ARES’ te bire bir görüyor, onu mutlu ederek, sorunlarını çözerek aslında kendini rahatlatmaya çalışıyor; 
ARES’ i kabul ettirdiğinde ise çocukluğu sırasında;
Kendine çektirilen o acıları ve sorunları birer birer yenip zafer kazanacağına; 
Böylece bilinçaltında ret edilme acılarının sona ereceğini hedefine koyuyor… 

Böylece kendini ömrü boyunca rahatsız eden ve edecek olan;
Bilinçaltındaki acılar çöplüğünü ARES sembolüyle temizlemeye, yok ederek ve rahatlamaya çalışıyor…

Eşinin karşı koyup önce köpeği ret etmesine rağmen;
ARES’ in de tıpkı insan gibi bir kez yaşama ve sevilmeye hakkı olduğunu eşine kabul ettirerek kendini de bir yerde benimsetiyor;
Bunu başardığında ise çocukluğunda bulamadığı sevgiyi ARES sayesinde önce eşinde kazanmayı başarı olarak görüyor…

Yine ailesinin diğer bireylerine ARES yani köpek sevgisini öğretmeyi ve kabul ettirmeyi başarması;
Medrese hayatındaki insanların kendine yönelik kin ve nefretini ARES’ e gösterilen sevgi sayesinde yendiğine inanıyor…

ARES’ e MERT olan kendi soyadını köpeğe vermiş olması da, bilinçaltındaki kendiyle bütünleştiriyor
Çevresindekilere artık ben ARES gibi sevilmeye layık bireyim diyor…

Medresede bulamadığı sevgiyi, insanların ARES ’e yaklaşımlarıyla ona yönelttikleri sevgiyi kendine verilmiş sayarak mutlu oluyor…

ARES’ le ilk defa yerel televizyon programına konuk olması;
Çocukluğunda hedeflediği “BÜYÜK ADAM OLACAK” sözünü; 
Sözde köpeği ama aslında onunla birlikte kendini taşıyarak tüm topluma, dünyaya ilan ediyor…

Ben artık hedefimdeki “BÜYÜK ADAM” hedefime ulaştım diyor…
Toplu taşıma otobüsünde ARES’ le seyahat etme mücadelesini;
Medreseden sokağa atılan oradaki insanlarca ret edilen çocukluğunun;
Yolda kalmışlığını, kimsenin kendini aracına almama acısını ARES sayesinde hafifletiyor…

Artık “BÜYÜK İNSAN” olma sınıfına yükseldiğini istediği yerde seyahat etme özgürlüğüne ulaşması anlamını taşıyor…

ARES’ mahalle çocuklarının sevgilisi haline getirmesi; Kendinin de artık medrese yıllarında diğer çocuklar tarafından, yok sayılan, gösterilmeyen kaybettiği, ama özlediği sevgiyi yine evinin çevresindeki çocuklardan elde etmiş oluyor;
Ve ARES ölünce cenaze töreni düzenleyip ona mezar yapmış olması;
Artık “BÜYÜK ADAM OLUP” kendi cenaze törenin de görkemli şekilde yapılması mesajını yeni kuşaklara iletmiş oluyor…

ARES’ in üçü, yedisi, kırkıncı gününde çocuklara anma yemeği ikram edip dualar okumuş olması;
İçinden ölümünden sonra da aynı törenle kendinin anılmaya layık olduğunu dolaylı şekilde anlatıyor…
Sonuç olarak;
Yüksel Mert hayatında karşılaştığı her sıkıntı, sorun, sevimsizlik, ret edilme, aşağılanma, yok sayılma gibi olumsuzlukların tamamı ARES’ le sembolize ediyor;
Yüksel Mert ARES’ i yükselterek aslında kendi içindeki tüm kırgınlık, üzüntü, sıkıntılarını da, ARES’ in sembolünde kendini bir yerde yükseltmiş oluyor…

Başka bir deyişle aslında YÜSEL MERT ARES; ARES ‘ TE YÜKSEL MERT’  olarak bütünleşiyor…

Başka bir deyişle Yüksel Mert yaşadığı sıkıntılarını aşmak, bilinçaltını tamamen temizlemek için; ARES’ inanılmaz sembol şeklinde kullanıyor…

Yani ARES’ le sağladığı onu kabul ettirme başarılarıyla YÜKSEL MERT bilinçaltında özünü kabul ettirmiş ve bilinçaltında kendini aklamış oluyor…
Olayın finalinde ise Adana il müftüsüne gidip, orada zaferlerine yeni birini eklemeye çalışıyor…

Şöyle ki müftü beye 2,5 önce yaşındaki çocuğunun öldüğünü, mezarına taziye ziyareti yapmaya davet ediyor…
Ama önce ifadelerinde ölenin köpeği ARES olduğunu söylemiyor;
Onu bilinçli olarak dolaylı şekilde ifade edip, müftüyü şaşırtarak çocuğunun ölmüş izlenimi veriyor…

Onun vicdanını test etmeye, acıtmaya, tepkisini ve ölüme karşı duygusunu ölçmeye çalışıyor…

Müftü bir süre sonra ölenin insan değil de Yükselin  2,5 yaşındaki köpeği olduğunu öğrenince, ne yapacağını şaşırıp düşünceleri alt üstü oluyor;
Şaşkınlığını da görevli sekreter hanımefendiye;
-KIZIM BİZE BİR KAHVE DAHAYAP, diye Yüksel Mert’in çarpıcı teklifi karşısında şaşkınlığını inanılmaz şekilde ifade diyor…

Tabi ARES’ mezarını ziyaretine de katılmıyor…

Bana göre 21.yüzyılda dünya gezegeninde Adana da yaşayan en uç insana örnek kişidir YÜKSEL MERT…
50 yıla yakın medya çalışanı olarak, binlerce kişiyle görüştüm; 100’e yakın kişinin hayatını yazdım bu insanlar arasında;
Benim bilgi havuzuma göre radikal insanların zirvesine Deli Yücel’i koymuştum…

Ancak 40 yıldan beri yakından tanıdığım;
YÜKSEL MERT’ in hayatının romanını okuduktan sonra;
Deli Yücel’i tahtından acil olarak indirdim; 
DELİ Mİ DAHİ Mİ olduğu anlaşılamayan;
Dünya gezegenindeki tek kişi bu gün için YÜKSEL MERT ’tir…

Zirveye onu yerleştirdim… 

Yolu açık, ömrü uzun olsun…

(ABDULKADİR KAÇAR)

Mertçe PAYLAŞIM

ADANA/TÜRKİYE

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.