AB zirvesi ve sonuçları
25/26 tarihinde yapılan AB zirvesiyle birlikte Türkiye'nin Batı dünyası ile ilişkilerinin görünür gelecek açısından bir modele oturduğu söylenebilir. Zirveyle ortaya çıkan en çıplak gerçekse şudur; Türkiye'nin AB ile ilişkileri artık üyelik süreci yaşayan bir ülkeyle yürütülen dinamiklerden kopmuştur. Gelinen aşamada hem ABD hem de AB açısından Türkiye sadece Batı'dan özerk davranması mümkün olduğunca önlenmesi, başka bir eksene kaymasına ise kesin olarak göz yumulmaması gereken bir ülkedir. Bunun anlamı daha da pratik olarak Rusya'dan alınan S-400 savunma sisteminin aktive edilmeyeceğinin netleştirilmesi ve dünyanın yoksullarının, yersiz yurtsuzlarının Avrupa'ya hareketlerinin önünde dalga kıran görevinin yerine getirilmesidir.
Türkiye'nin liberal ahmaklarının ve onlar gibi düşünen cümle zevatın kafasına dank etmesi gereken bedahet budur. Biden'dan demokrasi ummak ve beklemek nasıl gaflet ise her AB zirvesi öncesi aynı şeyleri bekleyerek Demirtaş ve Kavala'ların serbest bırakılacağına inanmak da bir o kadar aptallıktır. Batı'nın unuttuğumuz anlamıyla Emperyalizmin klasik özellikleri asla değişmemiş olup hala yerli yerinde durmaktadır. Emperyalizm açısından ne demokrasinin ne temel hak ve özgürlüklerin ne de insan haklarının kendi başına bir değer ve kıymeti yoktur. Bunlar ancak işine geldiğinde kullanacağı enstrümanlardır. Ulus devletleri baskı altına alırken ahlaksız amaçlarını gizlemek için kullandıkları bir şal ve asma yaprağıdır bu kavramlar.
Geçmişleri sömürgecilikle, işgal ve fetihlerle kirlenmiş olanların demokrasi getireceğine ancak kendi ülkelerinden umudunu kesmiş olanlar inanabilir. Bunları söylerken Batı'nın demokratik kamuoyunu, sınıf mücadelelerinin bu ülkelere kazandırdığı tarihsel birikimi yok sayıp küçümsemiyoruz. Sadece bir anımsatma da bulunuyoruz. Asıl dinamiğin ve karakteristiğin bu ülkeler açısından emperyal niyetler ve tasarımlar olduğunu hatırlatıyoruz. Türkiye'de bilcümle muhalefetinde halkın umudu olmak gibi bir niyeti var ise şu bahsettiğimiz yalınlık içinde bu gerçeği toplumla paylaşması gerektiğini düşünüyoruz.
AB zirvesi Türkiye'yle ilgili ' aşamalı, koşullu, şartta bağlı ' kararlar almış. Yayınlanan sonuç bildirgesinin özeti bu. Yani Türkiye AB'yi memnun edecek adımları atmaya devam ettiği müddetçe ilişkiler kopmadan devam edecek. Burada müzakereleri devam ettirmek, yeni fasıllar açmak, Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi karnesini düzeltmesi için hangi yaptırımların uygulanacağı gibi başlıklar zinhar yok. Eğer her şey şu anlattığımız çerçevede yolunda giderse gümrük birliği değişen koşullar dikkate alınarak güncellenecek ve Türkiye'nin özellikle Suriye'li göçmenler konusunda gösterdiği fedakarlık AB tarafından ödüllendirilecek.
Bahsedilenler Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin aday ülke statüsündeki bir ülke ile yürütülen ilişkiler olmaktan çıktığını ve tamamıyla jeopolitik hassasiyetlerin gözetildiği bir noktaya evrildiğini göstermektedir. Erdoğan'ın Mavi Vatan'dan çark etmesi, sismik araştırma gemilerinin Antalya limanına çekilmesi, Libya'da yeni kurulan geçiş hükumetine dair attığı adımlar ve buraya Suriye üzerinden gönderdiği cihatçı, selefi unsurları çekmeye başlaması AB sözcüleri tarafından müspet ve dikkatle izlenmesi gereken adımlar olarak değerlendirilmektedir.
Bunlarla beraber Erdoğan'ın önüne yeni bir ajanda konulmakta ve Rusya ile geliştirdiği ilişkileri minimize etmesi istenmektedir. Biden'ın Putin'i katil ilan etmesi, Amerikan seçimlerine Trump lehine müdahale ettiğini açıklaması dikkatli gözlemciler tarafından soğuk savaşın ikinci sürümü olarak değerlendirilmiştir. Biden ve çevresinden gelen bütün işaretler bu konuda bir hayli alametin biriktiğini gösteriyor dikkatli gözlere. Biden özellikle Almanya'nın Rusya ve İran'la geliştirdiği ilişkilerden rahatsızdır. Avrupa'nın doğal gaz konusunda Rusya'ya aşırı bağımlılığı ilişkiler açısından en pürüzlü başlıktır. Eski Demirperde şimdi NATO üyesi olan Polanya, Romanya gibi ülkeler üzerinden Rusya çevrelenmeye çalışılmakta, SSCB'den ayrılıp bağımsızlığına kavuşan Ukrayna, Gürcistan, Errmenistan ve Baltık ülkelerinde ise Rusya karşıtı hükumetler oluşturulmak istenmektedir. Trump'ın miyopluğundan yararlanarak küresel etkisini ve yayılımını arttıran Putin Rusya'sının bu yükselişi durdurulmak istenecektir. Trump döneminin açtığı jeopolitik boşluklardan en fazla yararlanan liderlerden birisi de Erdoğan olmuştu. Türkiye başta Suriye olmak üzere sınır dışına yaptığı askeri harekatlarda bundan azami düzeyde yararlanmıştı. İki büyük güç arasındaki bölgesel çelişkileri Erdoğan askeri güce yüklenerek kendisi açısından bir fırsata dönüştürmüştü. Bunda belli başarılar elde ettiğini de teslim etmeliyiz. Ama anlaşılan o ki bu işin sonuna gelinmiştir. Türkiye'ye yeniden Rusya karşıtı cephe içerisinde bir tampon ülke , ileri karakol olma görevi verilmektedir. Erdoğan bunu ne karşılığında yapar oraya gelelim.
Erdoğan'ın bir darbe mekaniğine bağlanmışcasına attığı adımlardan bu pazarlığı kabul ettiğini anlıyoruz. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilinmiş olması, HDP'ye açılan kapatma davası, laikliğin altını oyan adımların kesintisizce sürmesi, Erdoğan'ın elinin dışarıya karşı rahatladığının göstergeleri olarak okunabilir. AKP iktidara Arap Baharı öncesinde bu coğrafyaya Batı'nın hedeflerine de uygun biçimde bir rol model olarak ' ılımlı İslam'ın ' temsilcisi olmayı kabullenerek gelmişti. İktidarını içeride kendisine karşı hazımsız çevreleri bertaraf edinceye kadar dışarıdan aldığı destekler sayesinde konsolide edebilmişti. Bunun bir ayağı da kazandığı seçimler ve seçmen desteğinin her defasında artışıydı. Şimdi AKP seçmen desteğini kaybederken, oyları her geçen gün azalırken, hedeflediği siyasal düzeni büyük ölçüde kurmuş ve artık sadece iktidarını koruma dürtüsüyle davranırken içeride elini rahatlatmak, baskıyı arttırmak ve faşizan bir düzeni nihai olarak yerleştirebilmek için Batı'ya her türlü tavizi vermeye hazır olduğunun işaretlerini veriyor. Dediği şudur; içeride elimi rahat bırakın dışarıda size hizmet edeyim. Emperyalizm artık bitti dünya entegre oldu diyerek bu tür tahlil ve değerlendirmeleri ulusalcıların paranoyası ile açıklayıp gözden düşürmeye çalışan liberal zevata birkez daha duyurulur.